Wednesday, April 9, 2014

PATTAYA SİNGAPUR



                                                                                                     Albüme Git

Bangkok trafiğine takılıp zaman kaybetmemek amacıyla sabah saat 7:00 de otelden hareket edildi. İstikamet Pattaya. Bangkok’un yaklaşık 100 km. güneyinde bir kıyı kentine gidecekmişiz. Paralı yolun gittiğimiz şehirden çıkış yönü boş, ancak şehre giriş yönü ise daha o saatten tıkanmış durumda görünüyor. Paralı yolları, her türlü rüşvet hikayesinin anlatıldığı ihalelerle İtalyanlara yaptırmışlar. Şehrin hemen çıkışında, resmini çekemediğim, çok katlı, viyadüklü, köprülü, dönerli, bir oto yol kavşağı yapılmış. Amerika’daki kavşakları andırıyor.

Neredeyse bir haftadır her sabah gün ışırken yola çıkmanın yarattığı yorgunluk nedeniyle yol boyu herkes, “Pattaya ya geldik” sesini duyana kadar uyudu.

Pattaya’da, kıyıda plajın önünde durmuştuk. Sabahın 9 buçuğu olmasına rağmen kıyıda motorların çektiği paraşütlerle gökyüzünü uçurtma şenliğine dönüştüren onlarca parasailer vardı. Pattaya plajı, bizim Patara veya  İztuzu  plajımız  gibi uzun, un kadar ince kumlu  ve sığ bir deniz kıyısı.  Bodrum Halikarnas daki plajdan fazla bir  genişliği olmayan plajın arkasından çift yönlü bir bulvar gibi düzenlenmiş karayolu geçiyor. Yolun arkasında ise yüksek katlı oteller, AVM’ler, lokantalar dizilmiş. Kıyıdan bakınca Bodrum’un veya Marmaris’in  birkaç katı  büyüklüğünde turistik bir kent olduğu  anlaşılıyor.

Pattaya’da şehir hakkında başka bir bilgi edinemeden hemen plajda bekleyen teknelere biniliyor. Her birinin arkasında 2 şer adet 225 er beygirlik Honda dıştan takma  motorlarla donatılmış sürat teknelerine 30 kişi biniyoruz. Yüksek hızımız  nedeniyle en ufak çırpıntıda, altını vuran tekne de, “ah - oh-of “ sesleri ile  yarım saatte mercan adası dedikleri bir adaya çıkıyoruz

Ada da yine ince beyaz un gibi kumlu, ama berrak sulu ve sığ bir plaj var. Teknelerimiz kıyıya iyice yanaşıp indiriyor yolcularını. Bizi getiren  teknelerin  yüzlerce benzeri var. Her  birinin üzerinde zaten numarası da yazılı. Geldiğimiz koyda  yemek yiyeceğimiz salaş lokanta ve plajı işleten firmanın  ismi  de teknelerinki ile aynı.

Yani adamlar hem karada hem de adada konaklayacak turistler için, otel- lokanta- plaj- motor –halkalarını  kapsayan büyüklükte  zincir işletmeler kurmuşlar. Demek ki, o kadar çok turist geliyor ki, kıyı dar geldiği için turistler adalarda da ağırlanıyor. Öğlen yemeği salaş lokantada yeniyor. Fiks menü.  Saba  balığı ve jumbo karides ve salata. Saba bizim uskumrunun irisi ama lezzetsiz bir balıkmış diyoruz.

Öğleden sonra dönüş için motora indiğimiz gibi binemeyince neler olduğunu anlıyoruz.  Deniz yaklaşık 60 santim  alçalmış ve yer yer 10 metreye kadar geri çekilmiş. Tekneye ayakkabılar elde sudan yürüyerek, paçaları ıslatarak biniyoruz. Her gün öğle vaktinde  deniz çekilirmiş ve öğleden sonra adalarda turist kalmazmış. Dalgada her zıplayışında bel fıtığı olmayız inşallah diye dua ederek Pattaya ‘ya geri dönülüyor.

Yakındaki,  Million Years Stone Park & Pataya Crocodile Farm milyonlarca yıl evvel ağaç iken çeşitli nedenlerle taşlaşmış ağaçların sergilendiği, nefis çiçek ve ağaçlarla, harika peyzaj çalışması ile ziyarete açılmış bir park. Park içinde  her biri başka bir hayvana benzeyen taşlaşmış ağaç ve rengarenk çiçekler arasından yürüyerek ve küçük bir hayvanat bahçesinin içinden geçilerek havuzlu  bir mekana ulaşılıyor. Yaklaşık 2 metre aşağıdaki havuzda  onlarca iri timsah var.
Hemen, köşedeki büfeden alınan tavuk etleri bir kamışın ucundaki iple aşağıya sarkıtılıyor,  suyun içindeki canavarların sıçrayıp tavuk etini kapmaya çalışmaları heyecanla izleniyor. O korkunç görünümlü yaratıkların ne kadar çevik olduklarına hayret ediliyor.

Biraz öteden, kafeslerinde yemek verilen kaplanların çıkardıkları tüyleri diken diken eden sesleri geliyor. Kaplanlardan biri ise kafesinden çıkarılmış ve sadece boynundan zincirli bir tasma ile ziyaretçilere bir iki metre yakınlıkta poz veriyor. Arada parmaklık vs gibi bir engel yok. İki metre uzağınızda  bir kaplan. Üstelik canlı ve arada bir kükrüyor. Çok cesur olanlar kaplanla resim çektiriyor.  Hala neden resim çektirmedim diye yakınıyorum….

Kaplan macerası, “ timsah show başlıyor” çağrısı ile yarım kalıyor. İçinde bir çok  timsahın bulunduğu  bir havuzun etrafında yerimizi alıyoruz.  Aklından şüphe edilecek bir adam çıkıp timsahlarla showa başlıyor. Kimisini kuyruğundan, bacağından çekiştire çekiştire meydana çıkarıyor. Kiminin ağzını açıp bademciklerini inceliyor, kiminin ağzından içeri kolunu sokup “timsahın midesinden işini” çıkarıyor. Timsah show,  adamın ıslak zeminde kayarak gelip  kafasını açık duran timsahın ağzının içine sokarak  poz vermesi ile bitiyor. Demek ki iş timsahın midesinde  bile olsa çıkarılıp ekmek parası kazanılırmış diyoruz.

Rehberimiz bize acıyarak Pattaya da bir AVM önünde serbest zaman bırakıyor. Akşam 21 e kadar serbestiz. Önce hediyelik ne alınabilir diye bakınıyoruz. Dünyanın artık globalleşme sonucu çok küçük bir yer haline geldiğini düşünüyoruz. Geçtiğimiz yıl İran’dan satın aldığımız  kumaşların burada dikilip satıldığını, Amerika’dan  aldığımız eşyanın aynısının burada  bulunduğunu, Türkiye de işportada satılan  malların buradakinden  çok daha ucuz olduğunu  görüyoruz.

Deniz kıyısında oturup  şöyle bir kafa dinleyelim derken kafamız karışıyor. Yaşının  70  üzeri olduğu kesin olarak belli olan düzinelerce  batılı erkeğin, yanlarında ufak tefek Tayland lı hatunlarla gelip geçmelerini,  gelip oturup birlikte yemelerini izliyorum. Özellikle güneş batıp hava kararmaya başladıktan sonra, sahil boyu devam eden parkın kenarında her ağacın dibinde ekleyen hatunların yanına gelen erkeklerle pazarlık yaptıklarını  gözlüyorum. Gazetelerin magazin sayfalarında  yer alan,  Taylandlı küçük yaştaki kızların  “ birkaç ay karılık ediyorum ama o da tüm ailemin yıllık ihtiyacını karşılıyor” diye cevap verdikleri yazıları düşünüyorum.

Bir taraftan geçtiğimiz kanal boyundaki hayatları ve yaşam standartlarını , diğer tarafta zengin fakat şefkatsiz bir yaşam süren insanların ihtiyaçlarını değerlendirmeye çalışıyorum, bir yandan da, her yerde karşımıza çıkan irili ufaklı sunakların dini inançların yoğunluğunu ortaya koyduğunu düşünüyorum. Buna rağmen seks pazarının bu kadar hareketli bir şekilde  ve ayağa, sokağa düşürülmüş olarak sürdürüldüğünü görünce, diyecek söz bulamıyorum. .

 Taylandlılar genelde kısa – orta boylu, zayıf ve çelimsizler.

Arkadan bakıldığında erkek mi, kadın mı olduklarını  anlamak zor.  Hoş, önden bakıldığında da, erkekler genelde sakalsız oldukları için, kesin bir şey söylemek de mümkün olamıyor. Hele cinsel transformasyonun en yoğun olduğu bilinen burada,  erkek - kadın ayırımının çok bir önemi de kalmıyor. Gezdiğimiz AVM lerde , kuyumcularda , dükkanlarda  erkek sesli,  kızların gayet rahatlıkla çalıştıklarını görmüştük.  Türkçemizdeki “bodur tavuk hem dem piliç” sözü misali, buradaki insanların yaşları hakkında da  kesin bir tahmin yapmak oldukça zor.    

Zenginlik, fakirlik, refah, huzur, mutluluk, umutsuzluk ve pespayelik , hepsi bir arada. Çok garip ve  düşündürücü geliyor. Sosyolojik yorumları bırakıp, Dünyanın neresinde olursa olsun  arz  ve talep buluşuyor sonucuna ulaşıyorum.

Singapur.

Akşam geç saatlerde otelimize dönerken  rehberimiz sabah hareket saatlerini belirtiyor. Uçak 11:00de, saat 9:00 da otelden hareket edilecek.  Galiba medeni bir saatte hareket ettiğimize göre medeni bir yere gidiyoruz.

Bangkok hava alanını gelirken pek fazla görememiştik. Kısaca özetlemek gerekirse İstanbul un en az iki katı büyüklüğünde, çok ağır  çelik konstrüksiyon bir bina yapmışlar. Betonlar brüt beton olarak bırakılmış. Taşıyıcı yapıyı gizlemek, tesisatı  kapatmak için özel bir amaç güdülmemiş.  Bina 20 yıllık bir süreç geçirerek inşa edilebilmiş. Bina içinde boş mekanlarda Tayland Kralının ve eşinin resimleri ile süslü,  büyük heykeller ve sunaklara sık sık rastlanıyor. Tayland pasaport polisi her gelen ve çıkanın  remini  çekip kontrol ediyor.

Singapur’a Malezya ve Endonezya orijinli  Air Asia  ile uçuyoruz. Yaklaşık  2 saatlik uçuşta her şey paralı. Gerçi parayla satılan yemekler  ucuz  ama parasız  çay bile ikram edilmiyor.

Singapur da Changi hava alanı hala ilk açıldığı gibi. Rahat, büyük, temiz, ve içi dışı çiçeklerle süslü. O nedenle her yıl Dünyanın  en iyi alanları  sıralamasında daima ilk sırada  yer alıyor. Yaklaşık 15 yıl önce geldiğimde hayran olmuştum. Yine kusur bulamıyorum. Hava alanında her yer halı kaplı. Bu nedenle ne kadar yolcu olursa olsun gürültü minimumda tutulabiliyor. Orkideler karşılıyor yolcuları.

Singapur 1 derece Kuzey enlemi, 103 derece doğu boylamının kesiştiği noktada yer alıyor. Yani tam anlamıyla tropik bir iklime sahip. Hava sıcaklığı yılın 12 ayında 35 derece, ama güneşe direkt maruz kalmıyorsunuz. Çünkü daima bulut var. Doğal sauna gibi rutubet %90 larda. Her gün canı istediği zaman yağmur yağıyor. En çok yarım saat sonra duruyor. 5 milyon nüfuslu şehir devletinin 650 km2 yüz ölçümü var. 1957 de bağımsızlığı ilan edilen Malezya federasyonunun bir üyesi iken, 1969 da birlikten ayrılıp tam bağımsız olmuş.  Halkın %76 sı Çinli, %14’ü Malay, diğerleri Hintli. Resmi dil, İngilizce, Çince ve Malayca. Para birimi  Singapur doları SGD. Ekonomi tamamen transit ticaret üzerine dayanıyor. Dünyanın en büyük konteynır limanı, en büyük 3 rafinerinden biri, en önemli gemi onarım tesisleri burada.

Her şeyin serbest olduğu ilan edilen sadece yerlere çöp atmanın, çiklet satmanın, uyuşturucu ticaretinin kesin yasak olduğu ülkede  suç oranı sıfır.

Şehir çok güzel, ve tertemiz. Trafik soldan. Her tarafta Türkiye’de görmediğimiz modellerde yeni araçlar dolaşıyor.  Her türlü araç küçük bir vergi ile satın alınabiliyor. Ancak otomobil alırken bir ön şart daha var. Önce bir plaka satın alınıyormuş. Sonra o plakanın takılacağı araç. Trafiği  sorun  haline getirmemek, araç sayısını sınırlamak için iyi bir uygulama. Trafiğin çok sıkışık olduğu şehir merkezine araç girişi  saat 12 ile 17 arasında  ücretli hale getirilmiş. Taksiler  50 cent . özel otolar 1 SGD ödüyor.  Paralı bölgedeki cadde girişlerine bizdeki MOBESE veya OGS  gibi kameralar koymuşlar. Belirlenen saatlerde geçen araçların plakalarına otomatik olarak işleniyormuş. Taksilerde ise, taksimetre ile direk irtibat kurup müşteriye  yansıtılıyor.
Medeni bir uygulama daha dikkat çekiyor. Şehir merkezindeki kapalı park yerlerindeki boş yerler, cadde başlarına konan elektronik tabelalarda  gösteriliyor. Gideceğiniz yere en yakın park yerini önceden  belirleyebiliyorsunuz.

Singapur Malay yarımadasına bir köprü ile bağlı  bir ada.  Her ada da görüldüğü gibi burada da tatlı su sıkıntısı oluyormuş. Singapur devleti Malezya ile anlaşmış.  Malezya’dan su getirilip işleniyor ve fazlası tekrar Malezya’ya satılıyormuş. Buraya iş nedeniyle 15 yıl önce ilk geldiğimde ziyaretine gittiğim Türk Büyükelçisinin anlattıklarını unutamıyorum. Yeri gelmişken kısaca özetlemek isterim:

Henüz 3 ay önce yerleştikleri evlerine belediyeden bir kişi gelmiş.
-          Sizin su tüketiminizi inceledik. İki kişilik bir ailenin ihtiyacına     göre çok fazla su tüketildiğini tespit ettik. Su çok pahalı bir nesne. Mutlaka tesisatınızda bir kaçak olduğu kanısına vardık. Arızayı  derhal gidermek üzere Belediyemizce muteber şu tamircilerle ya siz temas  kurun, ya biz kuralım, faturasını da  cezalı bir şekilde size gönderelim”
demişler. Konuyu ilettikleri mal sahibi telaşla gerekli tedbirleri almış.

Böyle bir uygulamanın bizde yapılıyor olmasını hayal edebilen var mıdır acaba. Telefonlarımız dinleniyor  ama suyumuz henüz kontrol edilmiyor….

Singapur yer darlığı nedeni ile çok yüksek katlı yapılaşmanın makul bulunduğu bir yer. Düzenli, planlı ve geniş caddelerle donatılan şehirde çok sayıda yüksek binaya izin verilmiş. Binalarda da mimarlar her türlü estetik açıdan maharetlerini yarıştırmışlar. Yeşil alan ve meydan uygulamalarına çok özen gösterilmiş. Hong Kong gibi insanın binalar arasında sıkıştığı ve ezildiğini hissettiği bir şehir değil, 5 milyon nüfuslu kocaman ama yemyeşil bir şehir olmuş.

Singapur da  turistik olarak düzenlenen Santosa  adasında, cam tüneller içinde insanların suyun altında dolaşabildiği çok büyük bir akvaryum, bir eğlence merkezi, bir yunus showu  var. Buraya metro ve otobüsle, veya teleferikle geçiliyor. Ancak teleferik bakıma alındığı için çalışmıyor, yunus show da yeni hazırlıkları nedeniyle yapılamıyormuş. Bütün grup gitmesine rağmen biz benzerlerini daha önce görmüş olduğumuz için gitmemeyi tercih ettik. Ancak görmeyenlere tavsiye edilecek bir yer burası.

Akşam yemeğini Newton Centre da yedik. Newton meydanının hemen yakınında  büyük bir AVM nin “food court”  gibi, açık havada düzenlenen bu alanda, ortada yüzlerce yemek yenen masa ve etrafında 100-150 kadar her türlü deniz ürününün pişirilip, satıldığı büfeler var. Her büfede sadece bir çeşit yemek pişiriliyor. Örneğin, balık kızartan, karides satan, ıstakoz   pişiren, midyeli omlet yapan ayrı. Önce neler yiyeceğinizi belirleyip, siparişinizi veriyorsunuz,  tercihan yakın bir yere oturup bekliyorsunuz. Gayet değişik ambiyansı olan bir mekânda  lezzetli bir akşam yemeği için iyi bir alternatif Newton Centre.

Rehberimiz ertesi gün  sabah erkenden hareket edilip, köprüden geçilip Malezya ya gidileceğini ve 4 saat sonra da dönüleceğini belirtiyor. 10 günde 5. ülke. “Pasaport kontrolü var mı?” diye soruyoruz. “Evet” cevabı geliyor. 4 saatte bir ülke görülmez deyip kendimizi  Singapur çarşısına  salıyoruz.

Mimari açıdan birbirleri ile yarışan  büyük büyük  alış veriş merkezlerinde, dünyanın en meşhur markalarının, yanyana veya karşılıklı yer aldığı ve itibar yarıştırdığı, etiketlerde yazan fiyatların dudak uçuklattığı bir  ortama giriyor insan. Bir ayakkabının 2000 SGD , bir çantanın 30,000 SGD fiyatla satıldığını görünce müze niyetine dolaşıyoruz buraları.  Firmaların  ikram  diye sundukları free internet noktalarından yararlanıyoruz.

Çarşılarda dolaşırken, zaten minyon tipli kızların evden çıkarken eteklik giymeyi unutmuşlar dedirtecek kadar mini giydiklerine bakıyoruz. Sıcak  ortamda daha az nasıl giyinilirin örneklerini  veriyorlar. Ama bir şey çok dikkatimizi çekiyor. Bizdeki gibi olur olmadık yerde, sarmaş dolaş oturan, öpüşüp koklaşan çiftlere rastlanmıyor. Galiba  bu da çiklet gibi yasaklar arasında…

Singapur dahil olmak üzere  tüm gezdiğimiz ülkelerde, malın üzerinde  eğer fiyat etiketi yoksa pazarlığın açık olduğu anlaşılıyor. Özellikle elektronik eşya için pazarlık yaparken, çok dikkatli olmak gerekiyor. Singapur elektronik eşya açısından Hong Kong dan daha pahalı.

Ancak sipariş edilen birkaç şey, mecburen  son durak olan buradan alınacak. Nintendo Wii  sipariş edilmişti. Daha sonra bunu üzerine bir de Wii Fit ilave edildi.  Aradık, bulduk, pazarlık ettik.  Kutuları açtırdık . İçindekileri kontrol ettik. En uygun fiyatta anlaştık. Paramızı ödedik. Dükkandan çıkarken kutuları tekrar kontrol ettik. Aldığımız Nintendo Wii tamam ama Wii Fit  yerine Wü Fit.!!!.

Evet yerlere çöp atmanın, çiklet satmanın yasak ama her şeyin serbest olduğu Singapur böyle bir yer.

Gece saat 24:00 teki uçağımıza yetişmek üzere vakitlice Changi hava limanına gidiyoruz. Havaalanı binası gece de güzel. THY nin A340 Kaş isimli uçağı yaklaşık  yarım saatlik bir gecikme ile körüğe yanaşıyor. Yeni açılan uçuş noktalarından biri olan Jakarta dan geliyormuş. THY’ nin en yeni uçaklarından biri olmasına rağmen koltukların arkasında LCD ekranlarını bulamayınca  hayal kırıklığına uğruyoruz. Hayal kırıklığımız  yapılan servislerin, kabin ekibinin yorgun ve bıkkınlığı nedeniyle çok aksadığını görünce artıyor. Kendimizi ülkemizde bulana kadar uyumayı yeğliyoruz.

Sevgilerimle,

No comments:

Post a Comment