Wednesday, April 9, 2014

HONG KONG



                                                                                                    Albüme Git

Sevgili Dostlar,

Kışın ortasında yapılacak en iyi şeylerden birinin sıcak memleketlere doğru bir gezi olduğunu düşünerek harekete geçtik.
Gazetelerde gördüğümüz ilan üzerine  3 şehri kapsayan 10 günlük
bir programa katılma kararı aldık.
Ama bu gezinin aslında 5 ülkeyi kapsadığını sonradan gezinin detaylı programlarını inceleyince anladık. Ülkelerin ve şehirlerin isimlerini  şimdi vermiyorum. Hepsinde trafik soldan. Soldan trafikli ülkelerde trafik kurallarına uyumsuzluktan kaynaklanan herhangi bir kaza veya belaya uğramadan ülkemize döndük. Bizim özen göstermemiz bir yana bu şehir devletlerindeki halkın ve araç sürücülerinin trafik kurallarına uymaları ve özellikle yayalara karşı aşırı saygılı olmalarının önem taşıdığını vurgulamam gerek. Ama 10 gün soldan fakat  güvenli trafiğe alışmış biri olarak ülkemize dönüşte biraz kafa karışıklığı içinde olabileceğimizi itiraf etmem gerek.

Gittik , Gördük , Geldik.
Sıra eskilerin dediği gibi, yediğimizi içtiğimizi  ayırmadan gördüklerimizi anlatmada. Birbirinden habersiz toplanmış 30 kişilik grubumuzda  çoğu kimse tarafından gıyaben de olsa tanınan bir tek Akşam gazetesi yazarı Serdar Turgut, eşi ve 8-9 yaşlarındaki oğlu da vardı. Eminim birkaç gün içinde o da bu gezi ile ilgili yazılar yazacaktır. Serdar Turgut’un   yakın geçmişte geçirdiği, özellikle sol tarafını etkileyen kısmi felç’in izlerini görmek mümkün. Ama sağlığının bu uzun gezilere katılacak kadar iyi olduğunu görmek memnun edici.  Grupta ortak taraf, herkes birbirini ilk defa tanıyor, ama herkes gezmeyi seviyor.

İlk durak  Hong Kong.

THY nin  bu yıl yeni sefer başlattığı  destinasyonlardan biri olan Hong Kong’a, THY ‘nin yeni ve modern uçak tipi olan B 777 ler uçuyor.
“Feel like a star” sloganı ile lanse edilen bu uçaklar koltuk sayısı itibari ile (312)   THY ‘nin en büyük uçağı.  Hint orijinli JET AİRWAYS den kiralan bu uçaklarda First-Business- Economy olmak üzere 3 sınıf koltuk düzeni var.



Ekonomi yolcusu  olduğumuz için Business sınıfından uçağa alındık.
Birinci sınıfı ters tarafta kaldığı için göremedik.
Ama işadamları için düzenlenmiş bölüm bile reklamlardaki sloganı,
hatırlatıp  “Feel like a star  “ dedirtecek şekilde değişik geldi.

Her iki koridorun yanında (balık sırtı denir ama ben daha çok benzettiğim için farklı söylüyorum) balık kılçığı düzeninde yerleştirilmiş, yatak olabilir koltuklu ofis  düzenine sahip hücreler ilgi çekici geliyor insana. Ancak  ekonomi sınıfına geçince ve hele koltuklara oturunca, insan “  Feel Like Stuffed  Fish” ( Türkçesi Balık İstifi) gibi hissediyor. Koltuklar rahat ancak acayip sıkışık.  Jet Airways’den kiralanıp, acilen  işletmeye alınan bu uçaklarda yapacak çok fazla bir şey yok galiba. Ekonomi sınıfından biraz fazla yer  çalınmış . Ancak, bundan sonra yeni alınacağı ilan edilen 12 tane B777’nin koltuk konfigürasyonunda  ekonomi koltuklarının bu kadar sıkışık olmamasına özen gösterilmesini ümit ediyorum. THY’yi ve bir Türk olarak herkesi memnun edici şey ise, yeni açılan bir hatta  uçağın nerdeyse full olduğunu görmek oluyor.

Sıkışık koltuklarda,  10 dan fazla film arasından beğendiklerini izleyerek ve 25 ten fazla dijital oyun oynanarak ve gayet güzel yemekler yenerek geçirilen yaklaşık 10 saatlik bir uçuştan sonra, Hong Kong’a, yapıldığı tarihte, (açılışı 1994te ABD başkanı BİLL CLİNTON yapmış) dünyanın en büyük inşaat mühendisliği projesi olan  Chep Lap Kok International havaalanına iniliyor.

Deniz doldurularak yapılan bu hava limanı binaları birbirlerine
mekik denen küçük metro ağı  ile bağlanmış durumda.
Binalar, deniz doldurularak elde edilen arazi üzerine inşa edildikleri için zaman içinde oluşacak toprak oturmalarına karşı temellerine konan düzeneklerle yükseltilmeye uygun olarak projelendirilmiş.
Binaların içinde  bir şatafat yok. Genelde fonksiyonelliğe önem verilerek yapılmış olduğunu söylemek mümkün. Binaların içinden projenin haşmeti hakkında bir şey söylemek mümkün değil.

Teknolojik konuları Nat Geo belgesellerine bırakarak otobüsümüzle  adadan tüneller ve asma köprülerden geçerek şehre geldik.

22. kuzey enleminde yer alan şehir, İzmir le  İstanbul’un karışımını andırıyor. İzmir körfezi gibi bir koyun ortasında Hong Kong adası yer alıyor. Koyun kara tarafında ise  Kawloon  var. Ada  İstanbuldaki boğaz köprülerini andıran çok sayıda asma köprü ve deniz altından geçen 2 tünelle  karaya bağlanmış.

Şehrin acemisi olarak her defasında ada damıyız  yoksa  kara damıyız hep karıştırdım.  Şayet bir benzetme yapacak olursak  Kawloon Kadıköy oluyor.  Hong Kong da Karaköy oluyor.
Her iki tarafta da yüksek yüksek  binalar var. Hepsi birbirleri ile yarışıyor. Sky is the limit. Parası olan parası  kadar yüksek  bina dikmiş. Gök yüzüne uzanan binalar sadece şehirdeki ticaret alanlarına yakın düzlüklerde değil tepelerde, yamaçlarda merkezlerden uzak yerlerde de yapılmış.

Detaylı bilgileri Google dan bulmak mümkün ama, ben rehberimizin verdiği bilgilere değinerek geçeceğim. 

Nufus 7.5 milyon. Para birimi HKD (Hong Kong Dolar). Konvertble bir para olan HKD de parite 1USD = 7.5HKD civarında .  Yaklaşık 150 yıl İngiliz sömürgesi olan şehir devleti 1997 de 42 adasıyla birlikte Çin’e bırakılmış. Çin devleti 50 yıl boyunca şehrin statüsünde  herhangi bir değişiklik yapmayacağına söz vermiş. Yabancı yatırımcılar da bu söze güvenerek kalmışlar. Sadece transit ticaret yapılan ülkede ticaret hacmi 600 milyar USD/yıl  dolayında. İngiliz vali yerine Çinli bir vali var. O kadar. Hayat fazla bir değişime uğramadan devam etmiş, ediyor da. Şehir devleti hüviyeti aynen devam ediyor. HK lılar dışındaki insanlar pasaportla girip çıkıyorlar şehre. Çinliler de pasaport kullanıyor. Dikkatimi çeken şey burada Çin   “Main Land China” olarak anılıyor.  
Halkın % 75-80 i Çinli. Ortak dil Çince ve İngilizce.


Otelimiz  Çince anlamı 9 ejder olan “Kawloon”da. Şehrin en önemli caddelerinden biri olan Nathan Street te.  Gece şehir turu ve yemek var.

Hem yemek, hem gezme nasıl olur. İzmir koyunu andıran denizde dolaşan bir restoran tekne ile olur.

 Hava karardıktan sonra, her akşam belli bir saatte, deniz kıyısında yer alan şehirdeki tüm önemli binalardan bir ışık  gösterisi başlıyor. Laserle yapılan   gösteriler yaklaşık 15 dakika sürüyor. Tekne  koy içinde dolaşırken ışık show karada sürüyor. Görüntüler güzel.

Yemek  açık  büfe. Özel ne var diye bakıyorum. Bir tezgahta  sushi var. Onu biliyoruz. Kırmızı şaraplı sosla terbiye edilmiş öküz kuyruğu yahnisi(ox tail brewed in red wine ) dikkatimi çekiyor.  Gayet lezzetli bir yemek olmuş.
Yengeçli börek de çok lezzetli idi. Ama diğer yemekler  lezzet açısından başarısız idiler.

Türkiye ile 6 saatlik fark nedeniyle ülkemizde başlayan  gün Hong Kong da erkenden bitiyor . Tabii erken olacak sabahı düşünerek insan uykusu gelmediği halde uyumak zorunda. Uyunmuyor ve otelin yakınındaki gece pazarına çıkılıyor. Bizim Mahmutpaşa’nın HK versiyonu  sokak satıcılarına tahsis edilmiş bir sokak. Genelde hediyelik eşyalar  satan esnaf  her milletten turiste bir şeyler satmaya çalışıyor. Ama “gel, geeel “ diye bağıran çağıran yok. Turistler hediyelik eşya alırken Çinliler de yaklaşan yeni yılbaşını kutlamak üzere süs eşyaları alma peşinde. Pazarda alışverişin temel kuralı pazarlık etmek ten geçiyor. Pazarlık etmeyen esnafta var.  

Sabah erkenden kalkılıp  şehir gezisine çıkılıyor. Hava kapalı ve yağmurlu. Her turistin götürüldüğü Victoria Peak tepesi
bulutların arasında kaldığı için şehrin tepeden görünümünü bizden esirgiyor.. Daha aşağı inip Mid Way den bakıyoruz şehre. Mid Way in yüksekliği Çankaya kadar. Sky Scapers ,yani gök tırmalayıcılar şehrin her yanında yapılmış. Bunlar nedeniyle şehri yüksekten de olsa fazla görmek mümkün değil.


Sonraki durak Repulse Bay ve buradaki Budist tapınağı.
Repulse bay HK nın bir zamanlar minicik bir balıkçı köyü iken, batılı korsanların denizdeki fırtınadan kaçarken sığındıkları, karaya ilk çıktıkları yer imiş. Buraya bir anıt yapmışlar. Ayrıca  bir Budist tapınağı da yapılmış. Balıkçıların ailelerinin denize açılan eşlerinin sağlıcakla geri dönmeleri için dualarla yakılan  tütsülerin  imal edildiği yer olarak ün yapmış bu yer turistlerin akınına uğruyor.

Göbeğini kaşıyan Buda heykelinin göbeğini okşayanlara uğur getirdiği söylentisine uyarak bizde Buda’nın göbeğini okşamadan geçmedik.

Hong Kong  uğurlu  yer anlamına geliyormuş. Ancak uğursuz şeylerde var. Bunların başında Çinlilerce  en uğursuz sayılan rakam 4 muş. Hong Kong da  4444 nolu plakayı ancak bir cenaze levazımatçısı  kullanıyormuş.

HK  zümrüt gibi kıymetli mücevherlerin dünya piyasasında  söz sahibi olduğu bir yer dediler. Her memlekette her turistin götürüldüğü gibi, biz de mücevherciye götürüldük. Alanlar çıktı. Ancak kapalı çarşı dan ve Konya dan geldiğini öğrendiğimiz mücevherci yoldaşlarımız Bangkok tan alış veriş yapmanın daha uygun olacağını söylediler.

Şehir turu  Lantau adasına yapılan teleferik seferi ile devam etti.
Lantau adasında bulunan en büyük Buda Heykeli olan Tian Tan  ile Po Lin manastırını gezeceğiz.
Buraya Teleferikle gidiliyor. HK adasının batı ucundaki teleferik istasyonuna otobüslerle ulaşıldı. Ngong Ping  isimli teleferik hattı
ilk durak olarak Chep Lap Kok hava alanının bulunduğu adada kısa bir süre duruyor. 90 derece döndükten sonra başka bir adaya doğru devam ediyor. İşte bu  dönüşten sonra deniz üzerinden yükselerek devam ettiğinde deniz üstüne inşa edilen hava limanının ihtişamı ortaya çıkıyor. Maalesef hava puslu olduğu için  kaliteli foto çekemiyoruz. Ama  hava alanı çok büyük.
  


Teleferik son durağa yaklaştığında flaşlar patlıyor.Ngong Ping de kabin içindeyken resimlerimiz çekiliyor. İlk iş tepedeki Tian Tan Buda heykelini ziyaret.  285 basamakla çıkılan tepede Buda ile resim çektiriyoruz. Tepeden bakıldığında ise Po Lin Manastırı görünüyor.
Orayı da ziyaret kaçınılmaz.  Adam boyu tütsülerin yakıldığı yerde meditasyon yapanları izliyoruz. Buda ya sunulan adakları hayretle
foto luyoruz. Her türlü meyve yanında, pişmiş ördek ve domuz  yemeklerini,  hediye paketi olarak ambalajlanmış giysi adaklarını belgeliyoruz.

Buda felsefesini benimseyen insanların gayet sakin ve sabırlı ve güler yüzlü oldukları konusunda fikir birliğine varıyoruz.

Dönüş gene teleferikle ve mühendislik harikası Chep Lap Kok u izleyip inşa edenleri takdir ederek yapılıyor.
Gün bitmeden bir aktivite daha var.
Sabah HK ‘u tepeden görmek istemiştik ama bulutlar göstermemişti.
O halde,”şehri bir de aşağıdan görmek isteriz” diyenler, limanda bir tekne seferine çıktı.  Bindiğimiz tekneler HK ‘a özgü, oldukça geniş ama boyu kısa, yüksek küpeşteli, ahşap gövdeli , içten takma dizel motorları olan otantik HK’lu  balıkçıların eskiden beri kullandıklarını sandığımız araçlar. İçine 8-10 kişinin rahatça girip oturabildiği bu teknelerin üstü tenteli ama, tentenin altı Çin yılbaşısı için gayet renkli
bir şekilde süslenmiş.

Zaten İzmir körfezinden küçük bir koy olan HK limanında bu tekneler ile gezerken şehri bir kerede daha izliyoruz. Sanki güneşe ulaşmaya çalışan  binalar , binalar. Bazıları ilk yapıldıkları yıllardaki özgün durumlarının  gururunu taşıyorlar. Bazıları ise Dünyanın en uzun binası olmak üzere projelendirilmiş olmalarına rağmen Dubai de geçtiğimiz günlerde açılışı yapılan Burj el Arab,(ismi değişti ama şimdi hatırlayamadım) nedeniyle artık unvansız  kalacağı  için inşaatı buruk bir duygu ile sürdürülen Dünya Ticaret Merkezi binası gibi sessizce kaderini bekliyor.
Tekne gezisinde insan ister istemez , kıyı ile ilgilenmekten vazgeçip, denizdeki kıyıdan görünmeyen objelerle ilgilenmeye başlıyor.
Gayet süslü dekore edilmiş HK’nın en meşhur deniz lokantası
Jumbo’ nun önünden geçiyoruz. Ön tarafından geçerken “Ayy çok güzelmiş  “ derken, turun devamında ama bu sefer lokantanın  arka tarafından geçerken görülen mutfak manzaraları “ Ayy yemekler burada mı yapılıyormuş. İyi ki burada yememişiz “ diyoruz.

Tekne gezisi, limanda sıra sıra özel park yerlerinde dizilmiş 10 larca süper yatlar önünden, çoğu HK’nın çöpünü taşıyan yük tekneleri (Barge) ve balıkçı motorları arasından ilginç manzaralarla yaklaşık yarım saat sürüyor. Kaptanımız bir kadın, şişman olduğu için Çinli olmadığını düşünüyorum. Belli ki feleğin çemberinden geçmiş. Ama teknesinin tentesine astığı resim albümünden kendisinin eski  ve ailesinin fertlerinin yeni fotolarından kalabalık bir aileyi geçindirdiğini anlıyoruz.

Şehre döndüğümüzde, çarşının en hareketli caddelerinde yer alan, oldukça yüksek ama eski binaların daracık pencerelerinden sarkan elbiseleri görünce , “tamam burada Çinliler yaşıyor “  diyoruz.
HK de halkın %75 i Çinli. Şehir  ne kadar modern ve yüksek olursa olsun demek ki yaşam tarzı kolay değişmiyor.     

Yarın başka bir devlete yolculuk var. 

No comments:

Post a Comment