Wednesday, April 9, 2014

Balkan Seferi -4

Balkan Seferi 4 BOSNA HERSEK/ SARAJEVO

Sevgili Dostlar.

Akşam devam eden yağmur ve olumsuz hava koşulları nedeniyle Dubrovnik in gece hayatını tadamadık. Sabah erkenden Bosna Hersek e doğru hareket ettiğimiz için de Dubrovnik in,karayolunun kenarında Amerikalıların VİEW POİNT, bizim BAKACAK  dediğimiz bir yerden
fotolarını çekmekle yetindik. Bu sefer hava güneşli, deniz ise akşamki azgın dalgaların
sonucu, sanki OMO dökülmüş gibi beyaz köpüklü idi. 

Rehberimizin söylediğine göre Dubrovnik’ten kara içine doğru kuşuçuşu 5 km gidildiğinde Bosna Hersek sınırına ulaşılıyormuş. Yani kıyıda ince bir şerit Hırvatistan’a ait. Biz ise Bosna ya gitmek üzere kıyıdan kuzeye doğru gidiyoruz.

Dubrovnik’in yeni ve modern mahalleleri şehrin bu tarafında. Çok sayıda turistik otel zincirleri
kıyıda yerlerini almışlar. Büyük turist gemilerinin yanaştığı liman da bu tarafta. Şehrin hemen çıkışında dağların yamaçlarında, Osmanlıdan korkan Fransızlar tarafından 15 yüzyılda yapılan, Çin Seddi'nden sonra en uzun sur duvarları olan 75 km lik. STOR u görüyoruz. Sizin de görmeniz gerek.FOTO

Sınırsal garabet.
Adriyatik kıyılarında üzerinde yaşanabilecek 3000 den fazla ada varmış.(Küçük adaların sayısı neredeyse sayılamayacak kadar çok) Kıyıya paralel bir şekilde yer alan adaların yarısından fazlası ise hala boşmuş. Bu coğrafi yapı, kıyıları dantel gibi girintili ve karmaşık yaparken, insan oğlunun siyasi ve ekonomik nedenlerle yaptığı bölünmeler ve çizdiği sınırlar ise bu durumu daha da karmaşık hale getiriyor.

Dubrovnikten kıyı kıyı henüz 20 km gittiğimizde Bosna Hersek sınırına geldik. Oh ne kadar çabuk geldik derken 20 km sonra tekrar Hırvatistan sınırına geldik. Tabi her iki (4) sınır kapısında rutin pasaport işlemleri yapıldı.Daha sonra yaklaşık 80 km daha gidildikten sonra başka bir Bosna Hersek sınır kapısından Bosna’ya girildi.

Olayın özeti şu:Yugoslavya’nın parçalanması sonrasında Hırvatistan Bosna Hersek topraklarını kuzeyden başlayarak tüm batısını ve güneyini bir yarımay gibi çevrelemiş. Güneyde tüm Adriyatik kıyıları Hırvatlara bırakılmış. Ancak Bosna savaşı sonrasında Amerikalıların da devreye girmesi ile Bosna ya kıyı da bir koridor bırakılmış. Ancak Bosna’ya bırakılan bu koridordaki mevcut yol otobüslerin geçmesine imkan vermeyecek bir durumda imiş. Yani göstermelik bir koridor. İşte biz o 20 km.lik koridordan geçmişiz. Bu durumda Dubrovnik’in Hırvatistan’a doğrudan kara bağlantısının kalmadığı ortaya çıkıyor.

Bosna Hersek

Yaklaşık 100 km.lik bir yolculuk sırasında ikinci defa Bosna Hersek’e giriyoruz.İlk durakta Hırvatların ve Boşnakların bir arada yaşadığı bir köyü geziyoruz. Savaş başladığında ilk yıkılan Osmanlı’dan kalma cami ve kiliseler daha sonra başta Türkiye olmak üzere  çeşitli ülkelerin yardımıyla restore edilmiş. Halk oldukça fakir. Kahvehanelerde tabelaların çoğu Türkçe. "Türk Çayı Bulunur." yazan yerlerde demli çay özlemi gideriliyor. Mostar’a giderken rehberimiz Bosna Savaşı hakkında ayrıntılı bilgi verdi. Ben kendi bildiklerimi de ekleyerek  kısaca özetlemek istiyorum.

Azıcık Tarih

Yugoslavya 1460lı yıllarda Osmanlı egemenliğine girmiş ve 1860lı yıllarda Osmanlıdan ayrılmış. 1942 senesinde 2.Dünya savaşı sırasında general TİTO Sovyetlerin yardımıyla iktidarı ele geçirmiş. 1946 da Sloven, Hırvat, Boşnak, Sırp, Makedon, Kosova ve Karadağ’lılardan oluşan Yugoslav birliğini kurmuş. Tito 1980de ölene kadar bu birlik sorunsuz bir şekilde yürümüş. Tito nun ölümünden sonra ise yönetim Kolektif Başkanlık adıyla sıra ile birliği oluşturan federe devletlerin başkanlarının Yugoslavya başkanı olması şeklinde yürütülmüş.
Önce Sırp daha sonra Sloven ve Hırvat başkanlar sırayla görevlerini yapmışlar, sıra Boşnak başkanı Aliya İzzetbegoviç’e gelince, önce Sloven ve Hırvatların itirazı başlamış. Tam bu sıralarda Sovyetler Birliği de dağılınca ortaya çıkan karmaşa ve boşluk ortamında, Yugoslav birliğini oluşturan devletler ayrılmayı düşündüklerini açıklıyorlar. Sadece düşüncelerin açıklandığı bu sırada başta Almanya olmak üzere bir iki batılı devlet derhal, bağımsız Hırvatistan ve Slovenya yı tanıdıklarını ilan ediyorlar. Bosna daki etnik yapı düzenlenene kadar bu resmi tanıma işlemi yapılmamalı, yoksa savaş çıkar  uyarılarına rağmen bu bağımsızlık kabul ediliyor.1991 de ilk olarak Slovenya, Hırvatistan ve Bosna Hersek bağımsızlığını ilan ediyor. Daha sonra Makedonya referandum yaparak bağımsızlığına kavuşuyor. Karadağ 2006 ya kadar. Kosova ise 2008 e kadar Sırbistan ile birlikte kalmaya devam ediyor.
 Bosna Hersek ise Yugoslavyanın tam ortasında yer aldığı için her kavimden insanın olduğu bir etnik yapıya sahip. Batıda katolik Hırvat asıllılar (%15), ortada müslüman Boşnaklar (%50) kuzeyde ve doğuda ortodoks Sırp asıllılar(%35) bulunuyor. Grupların silahları bırakması tekliflerine o sıralarda  Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal ın "silahlarınızı teslim etmeyin" uyarısına rağmen Boşnaklar İzezetbegoviçin barışçıl tutumu ile silahlarını bırakıyorlar. Akabinde önce Hırvatlar Mostarda Boşnaklara saldırıyorlar. Tito'nun en güvendiği biri Hırvat  biri Boşnak generalin çekişmelerinden kaynaklanan kanlı bir mücadele oluyor. Daha sonra ise Sırplar Boşnakları Sarajevo çevresinde katletmeye başlıyorlar.
Bosna Hersek te yaşayan  Sırplar . Belgrad Sırplarının himayesinde Boşnaklara  saldırıyorlar.
tecavüz kampları kuruluyor, katliam yapılıyor. Çok acılar yaşanıyor.

Bu sırada Hırvatlar Boşnaklara yardım etmek için abluka altına alınan Sarajevo’ya tüneller kazarak silah ve yardım taşıyorlar.

Nihayet ABD ve NATOnun Belgrad’a müdahalesi ile savaşa son veriliyor, yıl 1996.
ABD başkanı Clinton himayesinde DAYTON da bir anlaşma imzalanıyor. Bosna Hersek Devletinin yapısı oluşturuluyor. Özetle şöyle;
BOŞNAK, HERSEK, ve SIRP lardan oluşan 3 federe devlet olacak.
Bunların devlet başkanları sırayla 1er yıllığına Bosna Hersek cumhurbaşkanı olacak.
Boşnakların ve Herseklerin Başkenti Sarajevo , Sırpların başkenti Banja Luca şehri.
Her devletin kendi hükümetleri olacak. Her devletin kendi eğitim politikaları yanında ortak eğitim programları olacak. Boşnak ve Hırvatlar Latin Sırplar ise Kyril alfabesi kullanmaya devam edecekler ama herkes iki alfabeyi de öğrenecek.
Yani her bakanlıktan 3 tane olacak. Yani  Bosna Hersek 3 başlı bir yönetimin getirdiği bürokratik bir karmaşanın yaşandığı BAĞIMSIZ bir ülke olacak.!

Bladgaj.
Mostar’a birkaç kilometre kala otobüsümüz ilginç bir yere sapıyor. Rehberimiz burada Türkiye tarafından restore edilmekte olan bir Nakşibendi tekkesini göreceğimizi söylüyor. Padişahların 3 ayda yaptırttığı tekkenin restorasyonunun uzun yıllardır bitirilemediğinden şikayet ediyor. Aslında burası bir milli park Bladgaj. Sarp kayalık bir dağın dibindeki mağaradan koskoca bir nehir çıkıyor. Saniyede 40 bin litrelik bir debi ile  nehir mağradan  çıkmıyor, fışkırıyor. Çevresinde balıkçı lokantaları ve alabalık çiftlikleri kurulmuş ilginç bir yer.Nakşibendi tekkesi ise tam bu nehrin çıktığı mağranın önüne inşa edilmiş külliyeden biraz küçük ama geniş bir alan kaplıyan taş bir yapı. İnşaat devam ettiği için giremedik.

Mostar

Öğleye doğru Mostar’dayız. Hiç oyalanmadan ünlü Mostar köprüsüne gidiliyor. Mostar şehrini ikiye bölen NERETVA nehrinin üzerinde kayalık iki yamaçın arasına kurulmuş bir yapı. Nehirden yüksekliği 24 metre. 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde taş bir yapı .1566da Kanuni Süleymanın kendi parasıyla Mimar Hayrettin tarafından yaptırılmış. Köprüde 456 adet kesme taş kullanılmış. 1992 de önce Sırplar köprüye saldırmışlar. Daha sonra Kasım 1993te Hırvatlar tank ateşi ile köprüyü yıkmışlar.Savaş sırasında nehrin üzerinde kurulu diğer köprülerde yıkılmış. Bu eski köprü tam çarşının ortasında yer aldığı için ulaşım açısından önem kazanmış. TİKA, UNESCO, ve Dünya Bankasından sağlanan fonlarla bir Türk firması (ER-BU)
tarafından yeniden yapılmış. İnşaatında orijinaline uygun malzemeler kullanılmış. Orijinal taşların çıkarıldığı ocaklardan taşlar getirilmiş. 2004te ise Türk Cumhurbaşkanı ve Başbakanının katıldığı bir törenle hiçbir katkısı bulunmadığı düşünülen İngiliz Prensi Charles tarafından açılmış. Sadece yayaların kullandığı köprü artık bir sembol olmuş.

Şehirde yıkılan kilise yerine Vatikan tarafından yaptırılan yeni kilisenin kulesi nerdeyse Venedik teki St.Marco nun kulesinden daha yüksek olmuş. Müslümanlarda ona nazire eden  bir cami yapmaya hazırlanıyorlarmış. Din yarışması haline dönüştürülüyor gibi geldi bana.

Mostar’da nostaljik bir gezi yapıyoruz. Aynı Safranbolu’yu andıran çarşıda öğlen yemeğini köfte ve byrek yiyerek geçiştiriyoruz.(Hata yapmışız sonradan anladık). tarihi camilerde resim çekiyoruz. Sarajevo ya doğru hareket ediyoruz. 


Kuzu Çevirme
Mostar’dan çok fazla uzaklaşmadan bir benzincide mola veriliyor. Ben rehber olsam insanlara Mostar da değil burada yemelerini söylerdim.

Yol kenarında at arabası tekeri büyüklüğünde tahta çarklarla döndürülen eksenlere geçirilmiş tüm kuzuların kocaman kocaman mangalların üzerinde çevrildiğini, ağzımızın suyu akarak seyrediyoruz. Çünkü ,Karnımız tok, vaktimiz yok. Aklımızda nar gibi kızarmış kuzular yola devam ediyoruz.

SARAYBOSNA (Sarajevo)
Nihayet Balkanların gözdesi, acıların kenti, Osmanlı'nın Bosna Saray dediği kentteyiz. Şehre girerken karşılaştığımız kurşun ve şarapnel izleri ile tahrip olmuş binaların aslında ibret-i alem için anıt olarak saklandığını öğreniyoruz. İçimiz cız ediyor.

Şehrin ortasından Miljacka nehri akıyor. Nehrin bir tarafında daha çok Hırvatlar diğer tarafında Boşnaklar oturuyormuş.1463 te Osmanlıların hakimiyetine giren kent 1878de Berlin anlaşması ile önce Avusturya Macaristan Krallığına bağlanmış.1918de ise Sırbistan tarafından ilhak edilmiş. 1945te ise Yugoslavya’nın bir parçası olmuş. Sarajevo Dünya savaşlarının çıktığı ve bittiği bir yer olarak tarihteki yerini almış.1.Dünya Savaşını başlatan olay, Arşidük Franz Ferdinandın öldürülmesi, buradaki köprüde gerçekleşmiş.2. Dünya Savaşı da  yine Saraybosna da yapılan bir anlaşmayla sona ermiş.
1992-1996 arasında süren Bosna savaşında şehir Sırplar tarafından yaklaşık 1000 gün süre ile ablukaya alınmış, çok sıkıntılı ve acılı günler yaşanmış.
Bu acıları ve yaşananları duyduktan sonra aslen Balkanlardan göçmen bir ailenin ferdi olan rehberimize "bu gün buradaki insanların davranışları nasıl" diye sorduk. "Buradaki insanların fitili kısadır. Çabuk kızarlar, çabuk barışırlar" dedi. Halk arasında kimse savaştan konuşmak istemiyormuş. 

Saraybosna’da gezimiz Hüsrev Paşa camisinden başladı. Bedesteni, saat kulesini, katolik katedralini,1.Dünya savaşının çıkmasına neden olan Latin köprüsünü Ortodoks kiliselerini görüp Baş çarşıya geliyoruz. Baş çarşı şehrin ticaret merkezi. Her tarafta  Türkçe yazılıp konuşuluyor.  
Eski futbolculardan Tarik Hodsic'in Galatasaray köftecisini, Yeşil Bursa dönercisini resimliyoruz. 
Avaz gazetesinin yaptırttığı gökdelen inşaatı modern yapıların öncülüğünü yapacak gibi.

Pazar yerinde patlayan bomba ile  ölen 67 kişi anısına yapılan anıtı ziyaret ediyoruz. Özel olarak gidilen başka bir yer de Aliya İZZETBEGOVİÇ in mezarının da bulunduğu şehitlik. İlk Cumhurbaşkanı olan İzzetbegoviç in anıt mezarı hilal şeklinde bir havuzun çevrelediği yıldız şeklinde bir lahit  ten oluşturulmuş. Gece de güzel aydınlatıyor.

Tarih boyunca Balkanlarda ekonomik ve kültürel başkent olarak bilinen Saraybosna acılarını da değişik bir şekilde anıyor. 4 Nisan’da Şehrin kuruluşunun 500.yılı, ve kuşatmanın 20 yılını anmak için trafiğe kapatılan, şehrin en büyük caddesi olan Mareşal Tito caddesine, kuşatmada ölen 11571 kişinin anısına kırmızı sandalyeler yerleştirilmiş. Anma törenleri yapılmış.

Bu arada Saraybosna’nın bürokratik yapısı ile her türlü kanun kaçağının, kolayca yaşayabileceği, bir tarafta arandığını öğrenince derenin öbür tarafına geçip kurtulabildiği bir kent olduğunu da öğreniyoruz.

Geceleme HOTEL SARAJEVO da. Daha büyük harflerle yazmak isterdim bu adı. Bugüne kadar kaldığım en iyi otellerden biri. Her odada internete bağlı bir bilgisayar var. Kocaman tv ekranında internete giriyoruz.
Odada cam duvarları jaluzilerle kapatılabilen banyoda jakuzili küvet var. Keşke daha genç olsaydım dedirtiyor insana.

Sabah yolumuz uzun . Hedef Belgrad.
Mostar ve Bladgaj Fotografları için...buraya
Sevgilerimle.

Kamil Sandıkcıoğlu

No comments:

Post a Comment