Balkan Seferi -2 TİRAN/ARNAVUTLUK
Sevgili Dostlar
Ohrid’de akşam rehberimizle sohbeti koyulaştırınca bazı şeyler daha da aydınlanıyor.
Önce Makedonya’daki otoyol kalitesinde olmayan ama yine de paralı olan karayollarının aslında rahmetli Turgut Özal sayesinde, Dünya Bankasının kredisine Türkiye’nin kefil olması ile gerçekleştirilebildiğini öğreniyoruz. Koç grubunun yatırım için hazırlıklarından, Makedon hükümetinin Türkiye’nin desteğine minnettarlığından bahsediliyor. Türklerin çok sevildiğini anlatılıyor.
Rehberimiz Atatürk’ün öz halasının oğlunun da Makedonya doğumlu, Prof.Asaf Gündüz olduğunu iddia ediyor. Gonca BOYACIOĞLU’ndan (Üsküp’e geri geldiğimizde açıklanacakmış.) bahsediyor.
Öğleden sonra dergahlarına davet eden genç konusunu soruyorum. Burada bunlar nasıl çalışıyorlar?diyorum. Verdiği cevapla bizim neden turumuzun iptal edildiğini ve alelacele bu tura katılmak durumunda kaldığımız açıklığa kavuşuyor.
Anlaşılan o ki, özellikle Trakya’daki müslümanlara Anadolu’dan sadece ekonomik destek değil, dini konularda da destek, propaganda, ajitasyon, ve benzeri girişimler yapılıyor. Bizim kayıt olduğumuz haftadaki Tur’a bizden sonra Konya’dan bir grup kayıt olmuş. Tur kontenjanını doldurmuşlar ve tur operatörü aracılığı ile özel isteklerini belirtmeye başlamışlar. Örneğin her gün 5 vakit namaz kılınması imkanlarının yaratılması, geceleri zikr ayinlerinin yapılacağı yerlerin ayarlanması, büyük şehirlerde namazı o şehrin müftüsünün kıldırmasının sağlanması gibi istekleri görünce tur operatörü. bizi tur iptal edildi gerekçesi ile turdan çıkartmışlar. Biz sert çıkınca da bir önceki gruba ilave etmişler. Benzer haberleri önceki senelerde Saltur da söylemişti. Bizim katılmak için yazıldığımız ancak iptal edildiği haberi verilen turdan önceki ve sonraki turların PURSAKLAR Belediyesince kapatıldığı söylenmişti.
Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılması hayal olduğuna göre, Makedonya , Kosova, Bosna, gibi ülkeler üzerinden dolaylı bir yol izleniyor anlaşılan. Ama bu sadece ekonomik bir mücadele değil, dinler arası bir yarışmanın varlığını da ortaya koyuyor.
Rehberimiz Yugoslavya birliği sırasında birliğe bağlı federe devletler arasında karayolu ulaşımının coğrafi koşulların zorluğu yanında politik açıdan da kasıtlı olarak birbirleri ile direk bağlantıları minimize edecek şekilde yapıldığını anlatıyor. Yani Üsküp’ten Kosova’nın başkenti Priştina’ya veya Karadağ’a ve başkenti Podgorica’ya doğrudan yol olmadığını, mutlaka Sırbistan üzerinden dolaylı ulaşma zorunluluğunu anlatıyor. Yolların kalitesinin iyi olmadığını vurguluyor.
Bu nedenle görmek istediğimiz Karadağ’ın denizkıyısındaki turistik şehirlerine en kısa yol Arnavutluk üzerinden geçtiği için program TİRAN üzerinden geçilerek yapılıyormuş. Yani ilk hedef Tiran. Ama transit . Yani gece kalmaksızın .
NAUM
Sabah Tiran yolcularını kar sürprizi bekliyor. Ortalık yeşil üstüne beyaz olmuş. Neyse ki yol açık. Ohrid gölünün karşı kıyısı Arnavutluk . Her iki yönden de gidilebilirmiş ama biz güneyden gitmeyi ve yol üzerindeki Milli Parka ve Aziz Naum manastırına uğramayı tercih edecekmişiz. Yaklaşık 20 km sonra GALİCİCA milli parkına giriliyor. Göl kıyısında bizim Kızılcahamam parkı gibi güzel bir yer. Şirin piknik yerleri düzenlenmiş. Yazın buraya çok gelen oluyor ki turistik eşya satanlar için çok sayıda tezgah yeri hazırlanmış.
Parkın içinden tepedeki taş yapıya doğru gidiliyor. Kale kapısı gibi taş bir kapıdan içeri girildiğinde rengarenk tüyleri ile TAVUSKUŞLARI karşılıyor misafirleri. Tabii ki erkek tavuskuşlarının kuyruk şovları bizler için değil dişileri için.
Burada Makedon ortodokslarının çok saygı duyduğu Aziz NAUM için yapılmış bir kilise var. Restore edilmiş. 4 Ağustos gibi bayram günlerinde burada dünya ortodoksları için ayinler ve şölenler düzenleniyormuş.
Rehberimiz burada başka bir efsanevi hikayeden de bahsediyor.
Rivayete göre Yunus Emre nin amcaoğlu SARI SALTUK, Bektaşiliği yaymak üzere burada görev almış. Onun yolunda burada camiler yapılmış. Binalardan bazıları 400 yıl cami olarak kullanılmış ama daha sonra kiliseye çevrilmiş.
Ne yalan söyleyeyim kilisenin ve avludaki diğer binaların tepelerine kadar çıkmış tavuskuşları, ben dahil herkesin daha çok ilgisini çekmiş ki kimse rehbere daha fazla bilgi için soru sormuyor.
Arnavutluk sınırı 2 km sonra. Karayolundaki sınır kapıları otobanlardaki gişelere benziyor. Ama bu seyahatin eziyetinin büyüğü burada başlıyormuş, öğreniyoruz. Önce Makedonya’dan çıkış işlemleri için Pasaportlar toplanıyor. Yolcular otobüste bekliyor. Resim çekmek kat-i-yetle yasak. Makedon polisler 45 dakika sonra pasaportları iade ediyorlar ve hemen dağıtılıyor. Otobüs 100 metre gidip Arnavutluk kapısında duruyor. Pasaportlar bu sefer Arnavut polislerce toplanıyor. Yine en az 45 dakika bekleme sonra tekrar dağıtma.
Bu işlemin tüm seyatimiz boyunca tam 20 defa yapıldığını söyleyince geziye neden pasaport eskitme yarışı diye isim koyduğumu anlatabilmişimdir inşallah .
TİRAN
Arnavutluğun baş şehri Tiran sınırdan 45-50 km içerde. Ülke nüfusu 3 milyon civarında ancak yaklaşık 500 bini başkentte yaşıyor.
Para birimi Lek (ALL). 1 Euro= 140 000 ALL.
Nufusun %70 i müslüman. geri kalanların çoğu ortodoks olmak üzere hırıstiyan.
1990’a kadar ENVER HOCA yönetiminde, radyo bile dinlemenin yasak olduğu, tüm dünyaya kapalı kominist bir rejimin uygulandığı ülkede 40-50 yıl bir ilerleme olmadığı söyleniyor. Enver Hocadan sonra normalleşme çalışmaları sürdürülüyor. Avrupa birliğine tam üyelik için başvurmuşlar. Serbest Dolaşım hakları var. Mevcut hükümet Türkiye ye her kapıyı açmış. Türk yatırımcılar bekleniyor. Berbat haldeki yolların yenileme inşaatları için başta ENKA olmak üzere Türk firmaları gelmiş.Beko’nun bir tesis kurması bekleniyor.
Tiran’dan sonra en önemli şehirleri ELBASAN ve İŞKODRA.
Tiran’a öğle vakti iniyoruz ama rehberin önceden yaptığı "Arnavutlukta yemekler kötü , kokuyor, yenmiyor" uyarısı ile Ohrid den alınan BYREKler le idare ediliyor. Arnavutça öğrendiğimiz iki kelime var. GRA = Bayan, BURRA = Erkek. Nerden öğrendiğimiz nasıl olsa anlaşılıyor.
Tiran’da şehir merkezinde kısa bir tur atıyoruz. Osmanlıdan kalma Ethem Bey camisini ziyaret ediyoruz. Meydandaki Saat kulesi dikkat çekiyor. İskender Paşanın mezarını korumaya almışlar. Şehir merkezinde inşası süren (herhalde 20 kat) temelde yuvarlak başlayıp tepede kare şeklinde biten TİRAN GÖKDELEN 'inin !!! resimlerini çekiyoruz.
İnsanların fakir olmalarına rağmen Mercedes araçların bolluğunun nedeni olarak, Almanya dan çalınan araçların buraya getirildiği şaibesi anlatılıyor. Tüm yol boyunca baharın ilk günleri olması nedeniyle yemyeşil, sulak, dağlık olmasına rağmen bağlık bahçelik bir coğrafyada güzelliği bozan iki şey göze çarpıyor.
Birincisi, hemen hemen her dönemeçte yolun sağında veya solunda irili ufaklı tepeciklerin üzerinde mantar gibi görünen küçük beton kubbecikler. Bunlar Enver Hoca'nın döneminde yapılan askeri korunaklar imiş. Enver Hoca, her gece rüyasında gördüğü düşmanların geldiği yöne, ertesi gün, korunak yaptırırmış dedikodusunu sanki doğrulayacak şekilde yüz binlerce korunak yaptırılmış. . O hiç işe yaramamış şeylerin başına görevlendirilen askerler de, o korunakta emekli olana kadar kalırlarmış.!!!.
İkinci şey ise yıllardır kullanılmadığı için paslanan, yeryer çürüyen demir yolu. Enver Hoca Arnavutluğun tüm büyük şehirlerine tren yolu yaptırtmış. Ama ne yazık ki şimdi çalışmıyor.
Karadağ sınırına yaklaşırken Arnavutluk’un diğer büyük şehri İŞKODRA’dan geçiliyor.
İşkodra her zaman Osmanlıya bağlılığı ile bilinen bir şehirmiş.
Hava karardığı için durmayıp yola devam ediyoruz. Yol giderek kötüleşiyor ,daralarak dağlar ve bağlar arasından devam ediyor.Zaman zaman 3 akslı MAN - Fortuna Mega otobüsümüz bu yola nerdeyse sığmayacak gibi oluyor. Karşıdan gelenin biz durmadan geçmesine olanak yok.
Ve işte bu standart da bir yol üzerinde sınır kapısı var. Karadağ'a geçilecek. Akşamın çoktan indiği bir saatte , önce Arnavut sonra Karadağ pasaport polisinin insafına dua ediyoruz. Yaklaşık 100 km sonra BUDVA dayız. Otelimiz hiç görmediğim kadar donanımlı. Kaldığımız oda değil daire sanki. Odalarda çamaşır makinesinden, mutfağındaki VİM ine kadar herşey var.
Gecenin bir saatinde yemek yiyip yatıyoruz.
Yarın Karadağ.
fotograflar için buraya beklerim
Sevgilerimle
Kamil SANDIKÇIOĞLU
|
No comments:
Post a Comment