YENİ DELHİ
Sabah kaledeki kahvaltıdan
sonra Delhi ye hareket etmek üzere
hazırlandık. Ancak yol boyu konuşmalardan, yasayla kaldırıldığı söylenen Hint
kast sisteminin en yüksek seviyesi olan Brahman’ lardan olduğunu
öğrendiğimiz rehberimiz Lucky
yaklaşık 1 saat gecikti. Meğer
aile bağlarının çok güçlü olduğu Brahmalar geleneğine uyarak, 25
yaşındaki Lucky annesinden izin alarak hayatında ilk defa içki içmiş ve sabah
uyanamamış. Çok şaşırtıcı aile bağları
varmış dedik.
Delhi ye yolumuz 300 km kadar.
Trafik bayram sonrası olduğu için
oldukça sıkışık. Artık çöl yok.
Yemyeşil bir tabiat
ve kalabalık bir bölgeden
geçiliyor.
Öğle saatleri dolaylarında
büyüce bir köy den geçerken, Hindistan her zaman rastlanan başı boş ineklerden
farklı olarak, yine aynı ırktan ama binlercesi bir arada kontrollü dolaşan
inek sürüsü tarafından kesildi.
Yapacak bir şey yok. beklenecek.
Köyde ise genelde kadınların
bulunduğu kalabalık bir toplulukta, bir büyük şamata ve çok yüksek sesli
müzik eşliğinde bir hareket, bir dans,
bir eğlence sürüyor. Kalabalığın içine
dalıp olayın sebebini öğreniyoruz. Meğer yeni bir bebek doğmuş, ailesi köy
halkı ile kutlama yapıyormuş. Doğum
kontrolünün söz konusu bile edilmediği Hindistan’da , bir bebek doğumunun neden bu kadar kutlandığını
doğrusu anlayamadık.
Akşam saat 6 gibi Delhi’ye
vardık. Kısa bir alışveriş molasından sonra hava kararırken yoğun trafik arasında zar zor otelimize ulaştık.
Ülkede bu kadar rahat ve sorunsuz dolaşıp Başkent Delhi ye geldiğimizde
fiyaskoyla karşılaşacağımızı hiç beklemiyorduk.
İnternetten rezervasyonu yapılan otelimiz Hindistan da oldukça tanınan ve 100 lerce oteli olan FAB Oteller zincirine
bağlı FAB Kelvish oteliymiş.
İndira Gandhi Hava alanı
yakınlarında yüzlerce otelin yan yana bulunduğu bir bölgede , en az
10 FAB oteline sorarak otelimizi
bulabildik. Sorun bize rezervasyonu
yapan FAB oteli ile bize rezerve edilen FAB otelinin aynı olmayışı imiş.
Adresler karışmış. Ama sorun adresle
bitmedi. Otel tam bir fiyasko. Odaların pencereleri bile yok. Allahtan yataklar
ve banyo temiz. Üstelik akşam yemeği servisi yok. Yemek için dışarı gidilecek.
Hindistan’da otel dışında
bilmediğiniz bir yerde yemek için çok dikkatli olmak gerektiğini biliyoruz.
Yakınlarda yemek yenecek yeri araştırıp, grup halinde onaylayıp seçtiğimiz
bir lokantada yemeklerimizi ısmarladık. Ancak her nasılsa 8 kişi yerine
20 kişiye yetecek kadar sipariş vermiş olduğumuzu çok geç anladık. 20 kişilik hesap ödeyip,
artan yemekleri fakirlere dağıtılır ümidiyle bırakarak, nasıl olsa bir
gece kalacağız diyerek, beğenmediğimiz
otelimize döndük.
Sabah Delhi’yi
gezmeye Cuma camiinden başladık.
1600 lü yıllarda Babür imparatorluğu
döneminde yapılmış camiyi daha önceki gezimizde gezmiştik. Ancak gruptan
ayrılmamak için tekrar gezdik. Camiye
girerken kamera için 300 HR para ödeyip
ayrıca bilet aldıktan sonra rahatça girebileceğimi sandım . Meğer unutmuşum.
Caminin avlu girişinde
ayakkabılarımızı yine çıkardık. Eteklikli hanımlara örtünmeleri için renkli
çarşaflar ve baş örtüleri verdiler. Beni de şortlu olmam nedeniyle ancak
peştamal bağlayarak içeri aldılar. 50 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği caminin avlunun 4 tarafında minareler yer alıyor. Avlunun tam
ortasında yüzme havuzu büyüklüğündeki havuz da insanlar abdest
alıyorlar. Caminin kapalı mekanı
kıble tarafındaki biri büyük ikisi küçük
3 kubbeli dar bir yapı.
Mihrap ve minber burada .
Pakistan’da gördüğümüz cami ile hemen hemen aynı planda. Burada hava çok sıcak
olduğu için kapalı mekan oldukça az.
Caminin yanında pedallı bisikletler (çekçekler) ve motorlu 3 tekerli tuk-tuklar gezdirmek üzere turistlere göz kırpıyorlar.
Caminin yanında pedallı bisikletler (çekçekler) ve motorlu 3 tekerli tuk-tuklar gezdirmek üzere turistlere göz kırpıyorlar.
Cuma caminden çıktıktan sonra
hanımlar alışveriş mekanlarını dolaşmak isteyince ben derhal ayrılıp
yakınlardaki RED FORT , kırmızı kaleyi ziyarete gittim. Red fort 1600 lü
yıllarda bölgenin hakimi Babür
imparatorluğu döneminde Bahadır şah
tarafından yaptırılmış. 2Km uzunluğunda
surlarla çevrili, surların dışında ayrıca su kanalları olan muhkem bir yapı.
Açılıp kapanabilen bir köprü ile su kanalının üzerinden geçilip
girilebiliyor. Kalenin içi küçük bir
şehir gibi, yazlık – kışlık saraylar,
yaz bahçeleri köşkleri ile dolu,
tam bir külliye. İmparatorun
çalıştığı Diwan -ı Has binası beyaz mermerli, muhteşem süslemeleri ile göz
alıyor.
İngilizler zamanında kale
askeri garnizon olarak kullanılmış,
askerler için yaptırılmış kışla binaları
diğer Hint kültürünü yansıtan binalardan hemen ayrışıyor. Bu binaların büyük bölümü Müze ye
dönüştürülmüş.
Kale o kadar büyük ki binlerce
turistin aynı anda gezdiği
anlaşılmıyor bile.
Kaleden çıkınca yolun
karşısında yan yana iki muhteşem
tapınak göze çarpıyor. Öndeki Jain arkadaki Hindu tapınakları. Her ikisi de
kalabalık. Önce Hindu tapınağına giriyorum.
Şiva Linga için ayin yapılıyor.
Üreme ve aynı zamanda yok edici- ölüm,
tanrısı olan Şiva Linga sembolü,
bir kadın rahmini andıran mermer
sunak etrafında insanlar bir birleri ile yarışırcasına dua edip
rahibin denetiminde sembolün üzerine maşrapa ile su ve süt döküyorlar.
Hindu tapınağının yanındaki
Jain tapınağının önü çok daha kalabalık. Jain ler inançları daha katı ve hassas olan bir
grupmuş. Haklarında çıkan bazı
söylentilere göre; -Radikal Jain ler
toprağa otururken bile oturacakları yeri iyice silip temizleyip, kazara
üzerine oturup zarar verebilecekleri böcek olmamasına dikkat ederlermiş.
-O kadar temizlik düşkünü
imişler ki bazıları ibadet ederken
tanrının önüne tertemiz çıkmak için çırılçıplak dua ederlermiş.
Ancak kalabalık nedeniyle
içeri girmeyi göze alamadığım için bu
söylentilerin doğruluğunu deneyimleyemedim.
Ama Jain tapınaklarının genelde
Hindu tapınaklarından çok daha süslü ve görkemli olduğu bir gerçek.
Daha sonra grupla birlikte Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandhi'nin cenazesinin yakıldığı RAJGHAT a gidildi. Burası devasa bir park,
Kadınlı, erkekli, çocuklu halk büyük bir saygı ve huşu içinde, 1948 de
radikal bir Hindu tarafından katledilen Gandhi’nin anısına yapılmış meşaleli
mekanı ziyaret ediyor.
Parkın yanında yapılmış
Gandhi Müzesi de mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Sağda solda Gandhi'nin veciz sözlerini duvarlara
yazmışlar. Bu sözlerin arasında
“Atatürk İngilizleri yenene
kadar İngilizlerin tanrı gibi yenilmez olduklarını düşünürdüm” sözleri bizi
daha da duygulandırıyor.
Akşam 20 de kalkacak Kalküta
uçağımıza yetişmek üzere Gandhi müzesinden ayrılıyoruz.
Delhi deki İndira Gandhi
Uluslararası hava alanın da 5
terminal binası var. Yeni yapılmış, çok büyük ve modern bir yapı. İçinde sadece
duty free değil koskoca bir AVM var
sanki .
Grubumuzdan burada
ayrılıyoruz. Onlar ertesi gün sabahtan memlekete dönecekler. Biz 3 kişi KOLKATA
ya geçiyoruz. Rehberimiz, grubun diğer üyelerini uğurlayıp 12 saat gecikme ile bizle
Kalküta da buluşacak.
Uçağımız VİSYARA şirketine ait A330.
Visyara,
Hindistan'ın en büyük özel sektör holdingi TATA ile Singapur Air
ortaklığı imiş. Yaklaşık 2 saat süren
uçuşta gayet lezzetli yemek ikram
ettiler.
Gece Kalküta dayız . Hintliler
KOLKATA , İngilizler Calcuta diye okuyorlar.
No comments:
Post a Comment