Tuesday, May 12, 2020

YENİ DELHİ




YENİ DELHİ

Sabah kaledeki kahvaltıdan sonra  Delhi ye hareket etmek üzere hazırlandık. Ancak yol boyu konuşmalardan, yasayla kaldırıldığı söylenen Hint kast sisteminin en yüksek seviyesi olan Brahman’ lardan  olduğunu  öğrendiğimiz rehberimiz Lucky  yaklaşık 1 saat  gecikti.  Meğer  aile bağlarının çok güçlü olduğu Brahmalar geleneğine uyarak, 25 yaşındaki Lucky annesinden izin alarak hayatında ilk defa içki içmiş ve sabah uyanamamış.  Çok şaşırtıcı aile bağları varmış dedik.

Delhi ye yolumuz 300 km kadar. Trafik bayram sonrası olduğu için  oldukça  sıkışık. Artık çöl yok. Yemyeşil  bir  tabiat  ve kalabalık  bir bölgeden geçiliyor.
Öğle saatleri dolaylarında büyüce bir köy den geçerken, Hindistan her zaman rastlanan başı boş ineklerden farklı olarak, yine aynı ırktan ama binlercesi bir arada kontrollü   dolaşan  inek sürüsü  tarafından kesildi. Yapacak bir şey yok. beklenecek.
Köyde ise genelde kadınların bulunduğu kalabalık bir toplulukta, bir büyük şamata ve çok yüksek sesli müzik  eşliğinde bir hareket, bir dans, bir eğlence  sürüyor. Kalabalığın içine dalıp olayın sebebini öğreniyoruz. Meğer yeni bir bebek doğmuş, ailesi köy halkı ile kutlama yapıyormuş.  Doğum kontrolünün söz konusu bile edilmediği Hindistan’da , bir  bebek doğumunun neden bu kadar kutlandığını doğrusu anlayamadık.

Akşam saat 6 gibi Delhi’ye vardık. Kısa bir alışveriş molasından sonra hava kararırken  yoğun trafik arasında zar zor otelimize  ulaştık.  Ülkede bu kadar rahat ve sorunsuz dolaşıp Başkent Delhi ye geldiğimizde fiyaskoyla karşılaşacağımızı hiç beklemiyorduk.  İnternetten rezervasyonu yapılan otelimiz  Hindistan da oldukça tanınan  ve 100 lerce oteli olan FAB Oteller zincirine bağlı FAB Kelvish oteliymiş.
İndira Gandhi Hava alanı yakınlarında  yüzlerce  otelin yan yana bulunduğu bir bölgede , en az 10 FAB oteline sorarak  otelimizi bulabildik. Sorun  bize  rezervasyonu  yapan FAB oteli ile bize rezerve edilen FAB otelinin aynı olmayışı imiş. Adresler  karışmış. Ama sorun adresle bitmedi. Otel tam bir fiyasko. Odaların pencereleri bile yok. Allahtan yataklar ve banyo temiz. Üstelik akşam yemeği servisi yok. Yemek için dışarı gidilecek.

Hindistan’da otel dışında bilmediğiniz bir yerde yemek  için  çok dikkatli olmak gerektiğini biliyoruz. Yakınlarda yemek yenecek yeri araştırıp, grup halinde onaylayıp  seçtiğimiz  bir lokantada yemeklerimizi ısmarladık. Ancak her nasılsa 8 kişi yerine 20 kişiye yetecek kadar  sipariş  vermiş olduğumuzu  çok geç anladık. 20 kişilik hesap ödeyip, artan yemekleri  fakirlere  dağıtılır ümidiyle bırakarak, nasıl olsa bir gece kalacağız diyerek, beğenmediğimiz  otelimize döndük. 
Sabah  Delhi’yi    gezmeye  Cuma camiinden başladık. 1600 lü yıllarda  Babür imparatorluğu döneminde yapılmış camiyi daha önceki gezimizde gezmiştik. Ancak gruptan ayrılmamak için tekrar gezdik.  Camiye girerken  kamera için 300 HR para ödeyip ayrıca bilet aldıktan sonra rahatça girebileceğimi sandım . Meğer unutmuşum.
Caminin avlu girişinde ayakkabılarımızı yine çıkardık. Eteklikli hanımlara örtünmeleri için renkli çarşaflar ve baş örtüleri verdiler. Beni de şortlu olmam nedeniyle ancak peştamal   bağlayarak  içeri aldılar. 50 bin kişinin  aynı anda namaz kılabildiği  caminin avlunun  4 tarafında minareler yer alıyor. Avlunun tam ortasında yüzme havuzu büyüklüğündeki havuz da insanlar  abdest  alıyorlar.  Caminin kapalı mekanı kıble tarafındaki biri büyük ikisi küçük  3 kubbeli dar bir yapı.
Mihrap ve minber burada . Pakistan’da gördüğümüz cami ile hemen hemen aynı planda. Burada hava çok sıcak olduğu için kapalı mekan  oldukça az.
Caminin yanında pedallı bisikletler (çekçekler) ve motorlu  3 tekerli  tuk-tuklar  gezdirmek üzere turistlere göz kırpıyorlar.

Cuma caminden çıktıktan sonra hanımlar alışveriş mekanlarını dolaşmak isteyince ben derhal ayrılıp yakınlardaki RED FORT , kırmızı kaleyi ziyarete gittim. Red fort 1600 lü yıllarda  bölgenin hakimi Babür imparatorluğu döneminde  Bahadır şah tarafından yaptırılmış.  2Km uzunluğunda surlarla çevrili, surların dışında ayrıca su kanalları olan muhkem bir yapı. Açılıp kapanabilen bir köprü ile su kanalının üzerinden geçilip girilebiliyor.  Kalenin içi küçük bir şehir gibi, yazlık – kışlık saraylar,  yaz bahçeleri köşkleri ile dolu,  tam bir külliye.  İmparatorun çalıştığı Diwan -ı Has binası beyaz mermerli, muhteşem süslemeleri ile göz alıyor.
İngilizler zamanında kale askeri  garnizon olarak kullanılmış, askerler için yaptırılmış kışla binaları  diğer Hint kültürünü yansıtan binalardan hemen ayrışıyor.  Bu binaların büyük bölümü Müze ye dönüştürülmüş.
Kale o kadar büyük ki binlerce turistin aynı anda gezdiği  anlaşılmıyor  bile.

Kaleden çıkınca yolun karşısında  yan yana iki muhteşem tapınak   göze çarpıyor. Öndeki Jain  arkadaki Hindu tapınakları. Her ikisi de kalabalık. Önce Hindu tapınağına giriyorum.  Şiva Linga  için ayin yapılıyor. Üreme ve aynı zamanda yok edici- ölüm,  tanrısı olan Şiva Linga sembolü,  bir kadın rahmini andıran  mermer sunak etrafında insanlar bir birleri ile yarışırcasına  dua edip  rahibin denetiminde sembolün üzerine maşrapa ile su ve süt döküyorlar.

Hindu tapınağının yanındaki Jain tapınağının önü çok daha kalabalık. Jain ler  inançları daha katı ve hassas olan bir grupmuş. Haklarında çıkan  bazı söylentilere göre; -Radikal Jain ler  toprağa otururken bile oturacakları yeri iyice silip temizleyip, kazara üzerine oturup zarar verebilecekleri böcek olmamasına dikkat ederlermiş.
-O kadar temizlik düşkünü imişler ki bazıları ibadet ederken  tanrının önüne tertemiz çıkmak için çırılçıplak dua ederlermiş. 
Ancak kalabalık nedeniyle içeri girmeyi  göze alamadığım için bu söylentilerin doğruluğunu deneyimleyemedim.  Ama  Jain tapınaklarının genelde Hindu tapınaklarından çok daha süslü ve görkemli olduğu bir gerçek.

Daha sonra  grupla birlikte Hindistan’ın kurucusu  Mahatma Gandhi'nin cenazesinin yakıldığı    RAJGHAT a gidildi.  Burası devasa bir  park,  Kadınlı, erkekli, çocuklu halk büyük bir saygı ve huşu içinde, 1948 de radikal bir Hindu tarafından katledilen Gandhi’nin anısına yapılmış meşaleli mekanı ziyaret ediyor.
Parkın yanında  yapılmış  Gandhi Müzesi de mutlaka görülmesi gereken   bir yer.
Sağda solda  Gandhi'nin veciz sözlerini duvarlara yazmışlar. Bu sözlerin arasında
“Atatürk İngilizleri yenene kadar İngilizlerin tanrı gibi yenilmez olduklarını düşünürdüm” sözleri bizi daha da duygulandırıyor.
Akşam 20 de kalkacak Kalküta uçağımıza yetişmek üzere Gandhi müzesinden ayrılıyoruz.
Delhi deki  İndira Gandhi  Uluslararası hava alanın da  5 terminal binası var. Yeni yapılmış, çok büyük ve modern bir yapı. İçinde sadece duty free değil  koskoca bir AVM var sanki .
Grubumuzdan burada ayrılıyoruz. Onlar ertesi gün sabahtan memlekete dönecekler. Biz 3 kişi KOLKATA ya geçiyoruz. Rehberimiz, grubun diğer üyelerini uğurlayıp 12 saat gecikme ile  bizle  Kalküta  da buluşacak.
Uçağımız VİSYARA  şirketine ait A330.
 Visyara,  Hindistan'ın en büyük özel sektör holdingi TATA ile Singapur Air ortaklığı imiş. Yaklaşık 2 saat süren  uçuşta  gayet lezzetli yemek ikram ettiler.

Gece Kalküta dayız . Hintliler KOLKATA , İngilizler  Calcuta  diye okuyorlar.
  

Delhi  Fotoları ilişik   link  https://photos.app.goo.gl/6APAagBXta9VpKNx6

No comments:

Post a Comment