JODHPUR
Sabah 3.30 da otelden ayrılıp
6 da ki uçağa yetiştik. İstikamet Yeni
Delhi Üzerinden Rajastan eyaletinin Jodhpur kenti. Delhi’nin İndira Gandhi Havaalanına kadar Jet Air in B737 si ile ,
oradan Jodhpur’a ise
pervaneli ATR 72 ile gittik.
Jodhpur hava alanı aynı zamanda bir askeri üsmüş. Mig 27 lerin, silahlı
helikopterlerin çıkardığı kulak tırmalayıcı seslerin arasından tek katlı yolcu
binasına ulaştık. Jodhpur Rajastan
eyaletinin ikinci büyük kenti imiş.
En büyük kenti olan Jaipur u
ilk Hindistan seferimizde görmüştük. Kırmızı şehir olarak bilinen çok turistik
bir şehir idi.
Jodhpur daha küçük bir şehir.
Küçüklük yine Hint ölçeğine göre.! Nüfus
1.7 Milyon, yani Hint rakamlarına göre
17 Crore .( Hindistan da milyon , milyar falan kullanılmıyor )
Alandan çıkarken, bize
rehberlik edecek Hintli, Lucky, 6 gün boyunca kullanacağımız aracımızla
geliyor. 10 kişilik bir minibüs, valizlerle nasıl sığacağız diye
düşünürken valizlerimiz başka bir araca alınıyor. Biz şehir gezisi yaparken
valizler doğrudan otele gönderilecekmiş.
İnce bir düşünce sanmıştık meğer otelin bulunduğu yere bu minibüsümüz
dahi giremiyormuş.
Jodhpur u görmeye Kaleden
başlıyoruz. Dümdüz bir arazi üzerinde
kumların ortasından fışkırmış 2x3 km ebadında yaklaşık 160 metre yüksekliğinde
duvar kadar pürüzsüz yamaçlı bir kayanın
üzerine yapılmış devasa bir kale. Buraya
gelene kadar Hindistan’da çöl olduğunu bilmezdim. Pakistan sınırına yakın bir bölgede TAR
çölünün ortasında yer alıyor. Sınıra 60- 70 km mesafede. Kalenin
tepesinden şehir ve çöl çok güzel görünüyor. Jodhpur mavi şehir olarak
anılıyor. Şehirdeki eski klasik evlerin
çoğu mavi boyalı. Mavinin
sağlık ve uğur getirdiğine ve çöl
ikliminde sık rastlanan akrep gibi zararlılardan koruduğuna inanıldığı için
tercih ediliyormuş.
Kalenin adı Mehrangarh Fort.
Kalenin dış cephesinin 1600 lü yıllarda kayalar oyularak yapıldığı
söyleniyor. Devasa bir kale kapısından girilip
asansörle kalenin tepesine
çıkılıyor. Asansörü tarihi
dokuya o kadar güzel adapte etmişler ki
binmedikten sonra orada asansör
olduğunu fark etmek olanaksız.
Kalenin tepesinde halen 15-20
bin kişinin yaşamakta olduğu bir kent
var. Kralın sarayı da burada. Şimdi müze
olarak kullanılan saray ve
etrafındaki binaların taş
oymacılığı ile süslenmiş dış cepheleri
çok etkileyici. O kadar ince desenli
taş oymacılığı nasıl yapılır diye insan hayrete düşüyor. Özellikle
oymacılıkta kullanılan kum taşı denen malzemenin, yakınlarda
bir taş ocağından getirildiğini, madenden çıktığında oldukça yumuşak
olduğu için rahatça işlenebildiğini ve yüz yıllardır bozulmadan kalabildiğini öğreniyoruz.
500 HR (Hint rupisi) verip
dolaştığımız sarayın sahibi olan Raca, 7 yaşında iken tahta oturmuş ve
el-an hayatta ve 70 yaşında imiş. İndira Gandhi nin çıkarttığı yasa ile
tüm racaların mal varlığına el konulurken
bu zat, tüm mülkünü kurduğu
vakfa bağışlamış. Devletleştir ilmekten
kurtarmış. Yani şu anda 340 odalı
sarayın yanında içinde 20 bin kişinin yaşadığı tüm bir şehir bulunan kalenin dolaylı sahibi olmaya devam ediyormuş. Şehirde yaşayanların racanın kiracısı olduklarını da hatırlatayım. (
İnsanların da sahibi mi diye sormadım.)
Raca şu anda şehrin karşı tarafında yeni yaptırdığı
sarayında oturmaya devam ediyormuş.
Tepeden bakınca mavinin hakim
olduğu şehre indiğimizde 31 dereceye ulaşan sıcaklıkta dolaşmak çok zor. Trafik hiç bir kurala uymadan hareket eden
Rikşa lar nedeniyle berbat durumda, üstelik dokunulmazlığı olan ineklerin yarattığı engeller de cabası. Pazar ise tam
bir curcuna, her şey bir arada. Her yerde
turist kafilelerinin götürüldüğü
genelde tekstil ürünlerinin satıldığı turistik mağazaların giriş katları, kendi deyimleri
ile birer ardiye -depo (ware house) ,
ancak üst katları ise birer tekstil Jungle gibi. Mal çeşidi ve çokluğu fiyat
belirlemekte zorluğa yol açıyor.
Eski binaları restore
edip turistik mağazacılık
yapıyorlar.
Trafikten, gürültüden, kalabalıktan, mart ayında yaz sıcağından, ve
uykusuzluktan yorulmuş olarak otele dönüyoruz.
Üstelik yayan. Çünkü otelin bulunduğu mahalleye büyük
araçlar giremiyor. Valizlerimizin önceden gönderilmesinin sebebini daha iyi
anlıyoruz. Otelimiz bir HAVELİ. Eski şehrin içinde eski
konakları restore edip, bazılarını
birleştirip çok şirin otantik otel olarak düzenlemişler.
Son derece temiz odamızın dıştan sürgülü asma
kilitli eski usul kapıları var.
Akşam yemeğini terasta, aydınlatılmış muhteşem kalenin manzarasına
bakarak ve Mardin kalesi ile
Safranbolu konaklarını anarak alıyoruz.
Jodhpur fotoları ilişikte.
No comments:
Post a Comment