Monday, May 11, 2020

JODHPUR RAJASTAN




JODHPUR

Sabah 3.30 da otelden ayrılıp 6 da ki  uçağa yetiştik. İstikamet Yeni Delhi Üzerinden Rajastan eyaletinin Jodhpur kenti. Delhi’nin İndira Gandhi  Havaalanına kadar Jet Air in B737 si ile , oradan  Jodhpur’a  ise   pervaneli  ATR 72 ile gittik. Jodhpur hava alanı aynı zamanda bir askeri üsmüş. Mig 27 lerin, silahlı helikopterlerin çıkardığı kulak tırmalayıcı seslerin arasından tek katlı yolcu binasına ulaştık. Jodhpur  Rajastan eyaletinin ikinci büyük kenti imiş.
En büyük kenti olan Jaipur u ilk Hindistan seferimizde görmüştük. Kırmızı şehir olarak bilinen çok turistik bir şehir idi. 
Jodhpur daha küçük bir şehir. Küçüklük yine Hint ölçeğine göre.!  Nüfus 1.7 Milyon,  yani Hint rakamlarına göre 17 Crore .(  Hindistan da  milyon , milyar  falan kullanılmıyor )  


Alandan çıkarken, bize rehberlik edecek Hintli,  Lucky,  6 gün boyunca kullanacağımız   aracımızla   geliyor. 10 kişilik bir minibüs, valizlerle nasıl sığacağız diye düşünürken valizlerimiz başka bir araca alınıyor. Biz şehir gezisi yaparken valizler doğrudan otele gönderilecekmiş.  İnce bir düşünce sanmıştık meğer otelin bulunduğu yere bu minibüsümüz dahi giremiyormuş.






Jodhpur u görmeye Kaleden başlıyoruz.  Dümdüz bir arazi üzerinde kumların ortasından fışkırmış 2x3 km ebadında yaklaşık 160 metre yüksekliğinde duvar kadar pürüzsüz  yamaçlı bir kayanın üzerine yapılmış devasa bir kale.  Buraya gelene kadar Hindistan’da çöl olduğunu bilmezdim.  Pakistan sınırına yakın bir bölgede TAR çölünün ortasında yer alıyor. Sınıra 60- 70 km mesafede. Kalenin tepesinden  şehir  ve  çöl  çok güzel görünüyor. Jodhpur mavi şehir  olarak  anılıyor.   Şehirdeki eski klasik  evlerin  çoğu mavi  boyalı.  Mavinin   sağlık  ve uğur getirdiğine  ve  çöl ikliminde sık rastlanan akrep gibi zararlılardan koruduğuna inanıldığı için tercih ediliyormuş.

Kalenin adı Mehrangarh  Fort.  Kalenin dış cephesinin 1600 lü yıllarda kayalar oyularak yapıldığı söyleniyor. Devasa bir kale kapısından girilip  asansörle kalenin  tepesine çıkılıyor.  Asansörü  tarihi  dokuya o kadar güzel adapte etmişler ki  binmedikten sonra  orada asansör olduğunu fark etmek  olanaksız.
Kalenin tepesinde halen 15-20 bin kişinin yaşamakta olduğu bir  kent var. Kralın sarayı da  burada. Şimdi müze olarak kullanılan saray ve  etrafındaki  binaların taş oymacılığı ile süslenmiş dış cepheleri  çok etkileyici.  O kadar ince  desenli  taş oymacılığı nasıl yapılır diye insan hayrete düşüyor. Özellikle oymacılıkta kullanılan kum taşı denen malzemenin,  yakınlarda  bir taş ocağından getirildiğini, madenden çıktığında oldukça yumuşak olduğu için rahatça işlenebildiğini ve yüz yıllardır  bozulmadan kalabildiğini öğreniyoruz.
500 HR (Hint rupisi) verip dolaştığımız sarayın sahibi olan Raca, 7 yaşında iken tahta oturmuş ve el-an   hayatta ve 70 yaşında  imiş. İndira Gandhi nin çıkarttığı yasa ile tüm racaların mal varlığına el konulurken   bu  zat, tüm mülkünü kurduğu vakfa bağışlamış.  Devletleştir ilmekten kurtarmış. Yani şu anda 340 odalı   sarayın  yanında  içinde 20 bin kişinin yaşadığı  tüm bir şehir bulunan kalenin  dolaylı sahibi  olmaya devam ediyormuş.  Şehirde yaşayanların racanın  kiracısı olduklarını da hatırlatayım. ( İnsanların da sahibi mi diye sormadım.)  Raca şu  anda  şehrin karşı tarafında yeni yaptırdığı sarayında oturmaya devam ediyormuş.

Tepeden bakınca mavinin hakim olduğu şehre  indiğimizde  31 dereceye ulaşan sıcaklıkta  dolaşmak çok zor.  Trafik hiç bir kurala uymadan hareket eden Rikşa lar nedeniyle berbat durumda, üstelik dokunulmazlığı olan ineklerin  yarattığı engeller de cabası. Pazar ise tam bir curcuna, her şey bir arada. Her yerde   turist  kafilelerinin  götürüldüğü   genelde tekstil ürünlerinin satıldığı turistik  mağazaların giriş katları, kendi deyimleri ile birer  ardiye -depo  (ware house) ,  ancak üst katları ise birer tekstil Jungle  gibi. Mal çeşidi ve çokluğu fiyat belirlemekte zorluğa yol açıyor.
Eski binaları restore edip   turistik  mağazacılık  yapıyorlar.

Trafikten, gürültüden,   kalabalıktan, mart ayında yaz sıcağından, ve uykusuzluktan yorulmuş olarak otele dönüyoruz.  Üstelik  yayan.  Çünkü otelin bulunduğu mahalleye büyük araçlar giremiyor. Valizlerimizin  önceden gönderilmesinin sebebini daha iyi anlıyoruz.  Otelimiz  bir HAVELİ. Eski şehrin içinde eski konakları restore edip,  bazılarını birleştirip çok şirin otantik otel olarak düzenlemişler.
Son derece temiz odamızın  dıştan sürgülü  asma  kilitli eski usul  kapıları  var.
Akşam yemeğini terasta,  aydınlatılmış muhteşem kalenin   manzarasına  bakarak ve Mardin  kalesi ile Safranbolu konaklarını anarak  alıyoruz.




Jodhpur fotoları ilişikte.
   


No comments:

Post a Comment