MAHANSAR
Bayram nedeniyle karayolu bomboş
olmasına rağmen 6o km hızı
geçemediğimiz için yine de 6 saat süren
yolculuk sonunda Juin Juine adlı köyün
toprak yoluna saptık. Rehberimiz, köyün içinde
terk edilmiş, eski taş yapılar, saraylar, konaklar, kale benzeri yapılar
arasından geçerek, zaman zaman köylülere yol sorarak, otelimize ulaşmaya
çalışıyordu. Rehberimiz bize bu binalar arasındaki bir kalede kalacağımızı
söylediğinde şaka yapıyor sanmıştık.
Meğer doğru imiş.
Amerikan kovboy filmlerinde
rastlanan terk edilmiş hayalet şehir ( Ghost Town )
örneğine çok uyan Juin Juine
köyü , içinde halen 8-10 bin kişinin
yaşamakta olduğu, ancak eskiden büyük ve
zengin bir yer iken kaderine terk edilen bir yermiş.
Terk edilmiş şehrin toprak
yolundan, sağlı sollu taş binaların arasından,
Kale’nin içinde ki Mahansar Fort Heritage Hotel ' e ulaştığımızda, otel
sahibi bizi kapıda karşıladı. Şirin bir
Hintli. 200 kiloya yakın cüssesi ile
Hint standartlarına hiç uymayan ama çok güler yüzlü bir zat.
Oteli gezdirdi. Adı
üstünde Mahansar FORT, yani kalenin, 10 -12 bölmesine banyolar yaptırıp odaya çevirmiş. eski klasik eşyaları elden
geçirerek donattığı 310 yıllık binayı otantik bir otel haline
dönüştürmüş. Kapılar eski usul sürgülü
asma kilitli falan.
Aslında anladığımız kadarıyla
anne -babası ve ailesi ile birlikte yaşadığı kendi evinde bizi misafir ediyor.
Kalenin birinci katında halen yaşamakta
olan ailesi ile tanıştırdı..
10 göbektir Kale ailesine
aitmiş. Ayrıca Pencap ta geniş tarlaları ve Jodhpur da başka bir evi varmış. Şehri gezdirmek için bizim yanımıza 10
yaşındaki oğlunu kattı.
“Benim oğlumu tanırlar, gezerken size burada hiç bir kötülük
yapamazlar “ dedi.
Meğer adam vergi toplayan bir
yetkili imiş.
Terk edilmiş köy aslında
zamanında çok kapsamlı ticaret
yapılan ve zengin bir yer imiş.
Eski ipek yolunun üzerinde uğrak yeri iken, Bombay limanının ticaret merkezi
olmasından sonra tüm tüccarlar oraya
gittikleri için çok şey kaybetmiş. Her şey terk edilmiş. Geniş AVM misali iş hanları, saraylar, konaklar,
tapınaklar, okullar, müzeler kaderleri
ile baş başa bırakılmışlar. Sahipleri
konaklarının anahtarlarını köyde
kalan komşularına bırakıp gitmişler.
Bize rehberlik eden oğlan, komşulara gidip anahtarları alıp o eski
konakları gezdirdi. Konaklarda yaşamış olanların eski İngiliz asilzadelerinin
kültüründen esinlendikleri
duvarlardaki yağlı boya tablo
koleksiyonlarından, büfelerdeki tabak çanak örneklerinden ve eşyalardan
hemen anlaşılıyor. Terk edilmiş tapınağın bakıcısı
evinden çağrıldı ve bizi gezdirdi.
Terk edilmiş şehirdeki eski yaşamı hayal
edince sanki bir masal dünyasında
geziyormuş gibi olduk.
Otelde bizden başka bir Hintli
müzik grubunun kaldığını öğreniyoruz.
Akşam yemekten sonra Hint müziği dinler miyiz diye ümitleniyoruz. Ama olmuyor.
Akşam yemeği otelin, pardon kalenin,
giriş katındaki avludaki büyük masada.
Yemekleri evin, pardon kalenin hanımı hazırladı. Ev yapımı Hint yemeği yedik,
Hint rakısı, ( onların deyimi ile
Anason likörü) denedik. Bol
baharatlı Hint yemekleri sıcak
metal kaplarla servis edildi.
Hanım gayet becerikli, Hint el
sanatlarından (dikiş nakış) işlerini stilize edip internet üzerinden Avrupa’ya satıyormuş. Akşam yemekten sonra
gruptaki hanımlar kadının diktikleri giysi ve diğer aksesuarlarla mini bir
defile yaptılar.
Hindistan’ın orta yerinde bir
Ghost Town da, bir Heritage Fort da
masal gibi bir akşam yaşadık.
Sabah istikamet
Yeni Delhi.
Mahansar fotoları ilişikte. https://photos.app.goo.gl/8c6kGE979MFScgY36https://photos.app.goo.gl/8c6kGE979MFScgY36 de.
No comments:
Post a Comment